19 Ağustos 2008 Salı

en güzel kahve henüz içilmedi...

“Kahveden öldü” dedi, cinayet masasından gönderilen dedektife.
“- Boş yere cinayet delili aramayın. 30 yıldır her gün içtiği asfalt kahveden midesi delindi ve öldü. Şekersiz ve sütsüz, o en koyu kahve. Gidin mutfaktaki kahve kavanozunu gözaltına alın!”


Hizmetli kadını ters ters süzerek, “Kahve içmekten adam mı ölürmüş be kadın!”


“Çok söyledim ona, dinletemedim. Benim gibi cahil bir kadını kim dinlesin ki zaten. Şimdi de siz inanmıyorsunuz bana. Ama nasıl olsa haklı olduğumu anlayacaksınız.”
“- En ince detayına kadar tam bir otopsi istiyorum!” . Sesiyle evin kutu gibi salonu titredi ve genç dedektif bir kez de içinden geçirdi, ‘kahve içmekten insan ölebilir mi gerçekten?’
“ Erkek, 63 yaşında. 1.72 boy, 65.2 kilo… Bedende kesik ya da darb izi yok...” saymayı bırakıp, halen kayıttaki teybi cansız başın yanına bıraktı; son kez gözleri, kalbini ve nabzını yokladı. Canlılık belirtisi olmadığından emin olarak, neşteri göğüs kafesinin ortasından aşağıya doğru indirdi…
Masasına gelen adli tıp raporunu, içinden çıkacak sürprizi merak ederek açtı

dedektif. Cinayet masasında dedektifliğe terfi edeli henüz 4 ay olmuştu, ve bir insanın kahve içmekten ölebileceğine henüz aklı yatmamıştı. İşte otopsi teşhisi elindeydi, ve yıllarca gerçek ismini okurlarından saklayarak onlarca öykü kaleme almış olan yazarın ölüm nedeni şekersiz, sütsüz o koyu kahvelerdi. Hizmetçi kadın haklı çıkmıştı. Raporda yazarın otopsi teşhisi olarak, son aşama ülserin mide çeperini eriterek mide kanserine dönmesi, ve midenin dörtte üçlük kısmını kanserli hücrelerin sarmış olması, ve ileri derecedeki kanserli hücrelerin diğer sindirim sistemi organlarına sıçrayarak sistemi iflas ettirmesi ve nihayetinde kalp yetmezliği gösterilmişti. Sol elindeki şekersiz kahveyi masaya bıraktı dedektif.




Demek ki acılar içinde kıvranarak, ama kendi evinde, ölmüştü öykü yazarı. Hastane, doktor, ilaç, teşhis, ameliyat, gerekli önlemler..hani nerdeydi bunlar? İnsan bedeninde kanseri hissettiğinde, kalkıp bir doktora gitmez miydi? Yoksa insan ülser olduğunu da mı anlamazdı? Karakterlerin derinliklerine inerek o öyküleri anlatan adam, hayatındaki en önemli karaktere karşı, kendi karşı bu kadar cahilce, bu kadar tedbirsiz ve vurdumduymaz davranabilir miydi? Kim bilir hangi hikâyelerini mide yanmasını bastırmaya çalıştığı anlarda yazmıştı. Kendisine uykusuz, uzun geceler sunan dostunu, son nefesine kadar yudumlamaya devam etmişti...

En sevdiği ve halen dibinde kahve lekeleri olan fincanları, içi değişik aromalarla dolu üç kahve kutusu, farklı markalara ait yedek kahve poşetleri ve emektar sıcak su makinesi ifadeleri alındıktan sonra, kasten adam öldürmek suçundan tutuklanarak, polis merkezinin yarı açık mutfağına gönderildi. Savcı 2 ila 3 ay gibi kısa bir sürede tüketilmeleri isteminde bulundu; mahkeme heyeti savcının talebini yerinde bularak kararı oybirliği ile onadı. Kahvelerin aromatik yapısı göz önünde bulundurularak içine süt karıştırılmadan tüketilmesine karar verildi.
Dosya kapandı.
Hizmetli kadın yeni örtülen toprağın üstüne bir papatya bırakarak, iç geçirdi: ‘ o kadar da söylemiştim sana, beni dinlemedin..’




Hiç yorum yok: